Le Dôme Winery
Saint-Émilion'da yer alan yeni Le Dôme Winery ilk ziyaretçilerini karşıladı. Üretiminde son teknolojiyi kullanan, uluslararası üne sahip Le Dôme markasının bu yeni tesisi, UNESCO Dünya Mirası Kültürel Peyzajı ile kusursuz bir şekilde uyum sağlıyor.
Bağ manzarasına odaklanarak ve peyzajı tasarımın ana kahramanı haline getirip kültürel bir miras olan araziyi yüceltmek isteyen mimarların temel fikri, ziyaretçiler ve şarap meraklıları için davetkar bir alan yaratırken binayı çevresiyle bütünleştirmek olmuş. Ziyaretçiler, sonunda dairesel planlı bir bina olan ağaçlarla çevrili bir cadde boyunca binaya ulaşıyor. Biri alanla olan ilişkiyi vurgulamak için harici, diğeri ise ziyaretçinin şarap sürecinin farklı aşamalarından geçmesine izin veren dahili rampa olmak üzere iki rampanın kombinasyonu yeni binanın mekan kurgusunu da biçimlendiriyor. Her iki rampa da üst kattaki galeriye çıkıyor ve bu galeride, hepsi bitişik nizamda planlanmış tadım masaları, zarif bir bar ve eğlence alanları üzüm bağlarının 360 derecelik manzarasını kucaklayan binanın sosyal kalbini oluşturuyor.
Foster + Partners'daki mimari ve endüstriyel tasarım ekipleri, iç mekandaki mobilya ve detay çözümlerinde de başından beri yakın bir şekilde, ortak fikirler geliştirerek çalışmış. Yuvarlak masaların yanı sıra üzüm bağlarına bakan kavisli bar, sol tarafta kalan tadım alanını da tanımlıyor. Dairesel bir atrium, ziyaretçilere bütünsel ve benzersiz bir deneyim sağlayarak, insanların yukarıdan aşağıdaki şarap üretim ve depolama alanlarını izleyebilmesine olanak tanıyor. Girişin sağ tarafında bulunan ayrı ofis bölmeleri, yoğun bir ortamda odaklanmış çalışma için alan yaratmaya yardımcı oluyor. Akustik ve görsel mahremiyet sağlamak için masaların bulunduğu alanları saran ahşap paneller dışarıdan bakıldığında binanın kavisli ana hatlarının sürekliliğini sağlıyor bütünsel bir görünüm kazandırıyor.
40 metre çapındaki ahşap çatıyla, kolonsuz geniş alana yayılan karşılıklı olarak birbirini destekleyen eğimli kirişlerden oluşan benzersiz yapı oluşturulmuş. Yapı doğal olarak merkezinde 6 metre genişliğinde bir oculus oluşturarak gün ışığının üst kata ulaşmasını sağlıyor. Çatı, geri dönüştürülmüş yerel pişmiş toprak kiremitlerle kaplanırken, binanın bölgeden alınan agreganın kullanıldığı betondan yapılmış zemini ahşap latalarla kaplanmış ve arazi üzerindeki görsel etkisini azaltmak ve termal kütle performansını artırmak için kısmen toprağa gömülmüş. Bina, onu çevreleyen yumuşak eğimleri yansıtan tepe benzeri bir form oluşturarak manzarayı daha da güçlendiriyor.
Fotoğraflar Nigel Young
DİĞER YAZILAR
Yorum Yaz