Anadolu'nun Ağacı

Kestane

Güney Avrupa ve Anadolu'ya özgü bir ağaç; Hazar Denizi'nden Atlantik Okyanusu'na uzanan Akdeniz bölgesinde yetişiyor; Akdeniz'e kıyısı olan Avrupa ülkelerinde, örneğin Fransa ve Almanya'da da çok görülüyor. Saf meşçereler veya başka ağaçlarla birlikte karışık ormanlar içinde yaşıyor.

Kestane, kayıngiller (Fagaceae) familyasından Castanea cinsini oluşturan ağaçların ve bu ağaçların yenilebilen tohumlarına verilen ad. Anadolu kestanesi’nin Latince adı, Castanea sativa. 

Kestane ağacının derin yivli ve yukarı doğru spiraller çizen çatlakları olan kırmızı-kahverengi bir kabuğu var; devasa boyutlara ulaşabilen karakteristik gövdelere sahip. Yaşlandıkta 9 metre kadar genişleyebilen gövde çoğunlukla düz uzanıyor ve ağaç kendi haline bırakıldığında 35 metre kadar boylanabiliyor. Dallanma alçaktan başlıyor; mızrak biçimli yaprakları iri ve derin tırtıklı. Ortalama 16–28 cm uzunluğunda ve 5–9 cm genişliğinde. Ağaç yaşlandıkça kalınlaşan, çatlayan kabuğu yosunlar, likenler ve böcekler için yuva işlevi görüyor. Uzaktan akraba olduğu at kestanesi Aesculus hippocastanum, yani At kestanesi dediğimiz ağaç, gerçek kestane değil hatta zehirli. Yaygın olarak kestane ağaçlarıyla karıştırılan başka ağaçlar da var;  her ikisi de Fagaceae familyasından olan kestane meşesi (Quercus prinus )ve Amerikan kayını (Fagus grandifolia) gibi... 

Anıtsal Anadolu kestaneleri

Çapı 4 metrenin üzerinde olan yaklaşık 20 ağaç kaydedilmiş dünyada. En yaşlılarından biri de Sicilya'da Etna yanardağının doğu yamacında, Carpineto ormanında yaşayan Hundred Horse Chestnut / Yüz At Kestanesi diye bilinen antik bir ağaç. Çapı 18 metre olarak kaydedilmiş; yerden yukarıda birden fazla gövdeye bölünmüş olmasına rağmen. Ağacın adı bir efsaneye dayanıyor: Hikayeye göre Aragon kraliçesi ve 100 şövalyeden oluşan bölük, Etna Dağı'na yaptığı bir gezi sırasında şiddetli bir fırtınaya yakalanınca, 100’ü birden bu ağacın altına sığınabilmiş.

Kütahya'ya bağlı Kumarı Köyü’nde bulunan birey, Türkiye’nin en yaşlı kestane ağacı olarak kabul ediliyor; "anıt ağaç" olarak tescil edilen ağacın kayıtlara göre çapı 8 metre, boyu ise 25 metre. Ayrıca, Niğde Bor'a bağlı  Balcı Köyü yakınlarında yaklaşık 5 asırdır yaşayan bir kestane ağacından da  söz ediliyor; bölgenin önemli simgelerinden biri olmuş.  İstanbul'da da Rumeli yakasında, Boğaz'ın kuzey kesimlerindeki; Tarabya, Kefeliköy, Büyükdere, Sarıyer ve Rumelikavağı'nda yer yer denize oldukça yakın yerlerde eski ormanların artıkları olarak varlığını sürdürüyor kestane ağaçları. 

Lidya elması

Kestane ağacı, lezzetli yemişlerinin yanı sıra kerestesi için de oldukça değerli. Ahşabın içindeki tanenler, toprakla temas ettiğinde uzun ömürlü ve dayanıklı olduğu anlamına gelir ve bu nedenle dış mekanlarda kullanım için ideal. Karadeniz'i yaylalarında, geleneksel mimarisinde  kestane kolay ulaşılabilen bir malzeme.  Anadolu kestanesinin ilk kez Lidya uygarlığı zamanında yetiştirilmeye başladığını söylüyor kimi kaynaklar, uygarlığın merkezi olan bugün Manisa ilinin Salihli ilçesinde kalan Sardes Antik Kent’inde anemon ve safranın yanı sıra, en kaliteli kestaneleri veren ağaçlar da yetiştiriliyormuş. O yüzden Lidya elması diye de anılıyor antik metinlerde.

Kestaneden bahsedilen antik kitaplardan biri Theophrastus'un MÖ 3. yüzyılda yazdığı Historia plantarum.Theophrastus, esas olarak Anadolu kestanesinin kereste ve odun kömürü olarak kullanımına odaklanmış; meyvenin neden olduğu sindirim güçlükleri hakkında yorum yapmış, sadece bir kez yenmesini söylemiş  ancak besleyiciliğini övmüş. Kimi antik kitaplarda,   tatlı kestanenin dudak ve yemek borusu yırtıklarına karşı bir çare olduğundan da söz edilmiş. Antik Çağ hekimlerinden Galen ve Anavarzalı hekim, De Materia Medica'nın yazarı Dioscorides de kestanenin çok iyi bir besin olduğunu, ayrıca köpek ısırığına ve dizanteriye karşıda etkili olduğunu söylemişler. 

İnsanlar muhtemelen tatlı kestane ağacının değerini ve çok yönlülüğünü daha çok Hıristiyanlık döneminin başlangıcında fark etmeye başlamışlar; bu da -polen verilerinin ve edebi kaynakların da teoriyi desteklediği gibi- ağaçların ekiminin yavaş bir şekilde yayılmasına yol açmış. 

Korsikalıların "ağaç ekmeği"

Birçok kültürde olduğu gibi  Hıristiyan geleneğinde de köşeye yerleşmiş kestanenin tohumları. Bu nişastalı yemişler, Saint Martin Bayramı'nda rızık sembolü olarak fakirlere verilir; ayrıca geleneksel olarak Toskana'da kutlanan Saint Simon Günü'nde de yenirmiş. Kestanenin gündelik mutfaklarda ön plana çıktığı Korsika Adası’nda da  eski bir geleneğe göre  kestaneden 22 çeşit yemek hazırlanıp, düğün ziyafetinde ikram edilirmiş. Korsika’da kestane unundan yapılan ekmeğe "ağaç ekmeği" deniyor.  

Bugün Korsika’da 500-600 yaşında kestane ağaçları var ve adanın kültür tarihinde kestanenin önemi çok büyük; önemli bir kimlik ve gurur kaynağı. 

Eski insanlar için bol miktarda yiyecek üretimi nedeniyle tatlı kestane ağacı, rızkı, bolluğu ve uzun ömürlülüğü simgeliyordu ve sonbaharda hasat zamanının önemli bir değeriydi.  Ağacın bolluğu ve "hayat veren" doğası nedeniyle bazı eski halkların/kabileler kadınların hamile kalmasına yardımcı olduğuna da inanmış ve bu güzel ağacı ve yemişlerini doğurganlıkla da ilişkilendirmiş. 

Bunlarda ilginizi çekebilir:

Kaykay Pisti

shutterstock_337387913-min

Kestane ağacı, lezzetli yemişlerinin yanı sıra kerestesi için de oldukça değerli. Ahşabın içindeki tanenler, toprakla temas ettiğinde uzun ömürlü ve dayanıklı olduğu anlamına gelir ve bu nedenle dış mekanlarda kullanım için ideal. Karadeniz'in geleneksel mimarisinde gözlenen kestane,  kolay ulaşılabilen bir malzeme.  

shutterstock_2104968950-min
shutterstock_1913273905-min
shutterstock_1830735617-min
shutterstock_1809130438-min

Yorum Yaz

{{user.tamisim}} {{user.tamisim}}