Kauri Ağacı
Kauri ağacı, bilimsel adıyla Agathis avustralis, fosil kayıtları yaklaşık 200 milyon yıl öncesine yani Triyas dönemine kadar uzanan en eski iğne yapraklı familyalardan maymun çıkmazı ailesinin (Araucariaceae) bir üyesi. Bu familyanın Yeni Zelanda'ya özgü tek üyesi olan Kauri, başka hiçbir yerde yetişmiyor.
Ağaçlar genellikle yaklaşık 30-40 metre uzunluğa kadar büyebiliyor; alışılmadık mavi-gri pullanan kabuk, küçük plakalar halinde dökülerek benekli ve oldukça dokulu bir görünüme neden oluyor. Kauri'de hem erkek hem de dişi koniler bulunuyor. Tozlaşmanın ardından dişi kozalakların olgunlaşması üç yıl kadar sürüyor, daha sonra parçalanıp tohumlarını bırakıyorlar.
Ne zaman asalak bir bitki pürüzsüz kaplamalı gri gövdesine tutunmaya çalışsa, kauri onu atmak için kurnazca kabuklarını döküyor. Kauriler olgunlaştıklarında üst dalları, orkidelerden ve eğrelti otlarından kuşlara ve fırça kuyruklu keseli sıçanlar, yarasalar ve kemirgenler gibi memelilere kadar birçok başka türe ev sahipliği yapabiliyor. Gövdelerinin alt kısımlarında oluşan likenler de inanılmaz bir çeşitliliğe sahip.
Bu ağacın da Maori mitolojisinde önemli bir yeri var. Maori yaratılış hikayesine göre ormanların tanrısı Tane Mahuta, gökyüzü babası Ranginui ile yeryüzü annesi Papatuanuku'nun oğludur. Sımsıkı birbirini kucaklayan anne ve babasını ayırarak dünyaya ışığın girmesine izin veren, geceyi ve gündüzü da yaratan odur. Annesine bitki örtüsü giydirir, bu nedenle tüm ağaçlar Tane'nin çocukları olarak kabul edilir.
Avrupalıların Yeni Zelanda'ya ulaştığı zamanlarda, Kuzey Adası'nın bazı kısımlarını kaplayan geniş kauri ormanları varmış. Ama görkemli, dimdik gövdeli bu sağlam ve altın renkli keresteleri nedeniyle ya da tarım arazilerine yer açmak amacıyla acımasızca kesilince, Pohutukawa ve Totara gibi Kauri ağaçları da yok olma noktasına gelmiş; artık neredeyse yalnızca milli parklarda görülebiliyorlar.
Kauri sakızı nedir?
Bir zamanlar ülkenin en önemli kereste ağacı olan kauri, onun yok oluşunu hızlandıran başka bir yararlı ürünün de kaynağıydı: Reçine. Bu aslında ağacın iyi gelişmiş bir savunma mekanizması; yaralarını iyileştirmesine, suyu hapsederek fiziksel bir bariyer oluşturmasına ve böceklerin yuva yapmasını engellemeye yarayan doğal bir salgı. Maoriler reçineyi hem doğal ilaç olarak hem de kolayca tutuşabildiği için ateş yakmak amacıyla kullanıyormuş. Geleneksel dövmelerinde de reçineyi yakarak elde edilen isi kullanıyorlarmış.
On dokuzuncu yüzyılda kauri sakızı ticareti üzerine kurulan öenmli bir endüstri de oluşur. Taşlaşmış reçine, Maori dilinde "kopal' hasat edilerek boya, vernik ve linolyum üretiminde kullanılmak üzere ihraç edilirmiş. 1840'larda Avrupa'dan gelen yerleşimciler, köprü ve gemi inşası için Kauri kerestesini kullanmışlar ama reçinesi için ateş yakma ve oymacılık dışında karlı bir kullanım alanı bulamamışlar. Amerika Birleşik Devletleri'ne ve Londra'ya örnekler göndermişler ve sonunda bir üretici, çeşitli yağlarda çözülebilen kauri sakızının tekne güverteleri ve demiryolu vagonları için elverişli, sert bir dış mekan verniği yapımında kullanılabileceğini fark etmiş. Aniden değerli bir mala dönüşünce, çok geçmeden ortalıkta bulunan tüm Kauri sakızları toplanıp satılmış, ihraç edilmiş. Öte yandan çok daha fazlası yüzeyin hemen altında ya da bataklıklarda yatıyordu. Binlerce kauri sakızı avcısı - Kaliforniya'daki altına hücum fenomeninde olduğu gibi- Kauri ormanlarına akın etmeye başlamış.
Milyar dolarla ölçülen ekonomik değer
Kauri sakızı, 50 yıl boyunca Yeni Zelanda'nın yün, altın ve keresteden daha önemli ihracat ürünü olmuş ve 1890'ların sonlarından Birinci Dünya Savaşı'na dek uzanan parlak döneminde, 10.000 kadar maden arayıcısının topladığı 150.000 ton reçine, bugün milyar dolarla ölçülebilen büyük bir ekonomik değer yaratmış. Kazı ruhsatları karşılığında Kraliyet sıklıkla arazinin temizlenmesi ve kurutulması gerektiğini belirtiyor; oradan gelen kazanç ihracat vergileriyle birlikte Yeni Zelanda'nın okul, yol ve hastanelerden oluşan altyapılarına aktarılıyordu.
Reçinenin Doğal Dönüşümü
Reçinenin binlerce yıl boyunca toprağa düşüp fosilleşmesiyle oluşan "kauri sakızının" tükenmesiyle insanlar, canlı ağaçlardan hasat etmeye ve çivili ayakkabılarla üzerlerinde yürümek gibi son derece alışılmadık bir yöntem kullanmaya başlamış. Her altı ayda kabuğu keserek, yaralardan reçine toplamaya başlamışlar. Açgözlülük birçok kişinin aşırıya kaçmasına neden olmuş ve bu da ağaçların ömrünü kısaltmış. 1910 yılında cila ve linolyum üretiminde kullanılabileceği anlaşılınca bu iş iyice ivme kazanmış. Cila ve linolyum üreticilerinin sentetik ikame maddeleri bulması ve kauri reçinesi pazarının çökmesi II. Dünya Savaşı'nın sonrasını bulmuş.
Kauri ağaçları, çevredeki habitatın sağlığı için de hayati önem taşıyan kilit türlerden biri. O yüzden Kauri ormanlarını restore etme adına da çaba sarf ediliyor. Bu etkileyici ağaçların muazzam ömürleriyle, özellikle Yeni Zelanda'nın kuzeyindeki ormanlarda hüküm sürmeye devam edeceğini ümit edebiliriz.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
DİĞER YAZILAR
Yorum Yaz